TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU VE EMDR TERAPİ
- Özgür Kamil
- 8 Oca 2024
- 12 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 15 Oca 2024
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
Travma aniden ortaya çıkarak, insanın temel korkularını tetikleyen, insanın duygu-düşünce ve algısal yapısını temelinden sarsan ve dışarıdan yardım alınmadan iyileşmeyen derin ruhsal yaralanmalara denir. Travmanın olması için bir mağdurun veya kurbanın olması gerekir. Mağdur veya kurban olmaz ise travma sonrası stres bozukluğu olmaz. Onun için travma sonrası stres bozukluğunda mağdurun tanımı önemlidir.
Mağdur veya kurban başına bir veya daha fazla şekilde ölüm, ölüm tehdidi gelen, yaralanma veya cinsel saldırıya maruz kalan kişidir. Yani doğrudan travma ile karşı karşıya kalmış, doğrudan ölüm tehdidi almış, doğrudan cinsel saldırıya uğramış veya başkalarının başına geldiğine doğrudan tanık olmuş kişi, yani travmaya maruz kalan ya da olaya şahit olandır.
Süresi ve şiddeti ne olursa olsun her travmadan sonra insan köşeye sıkışmış, kapana kısılmış hissine kapılır. Bu kişiler danışan olarak gelmişler ise bunlar başarılı insanlardır. Bir çıkış yolu bulmuşlardır. Aslında gerçek hisleri tam olarak da böyle değildir. Hisleri: çıkmazdayım, kaçacak yerim yok, değersizim, yetersizim, güvende değilim, kontrol bende değil… şeklindedir.
İnsanların belli korkuları vardır. İnsanın hislerinden biri de hayatının kontrolünün hep kendisindeymiş gibi hissetmesidir. Ancak kişi ne zaman travmaya giriyor, travma ile yüzleşiyor, o zaman anlıyor ki O anda kendisinde böyle bir kontrol yok. İşte o zaman korku başlıyor, panik başlıyor.
İnsan kontrolünü kaybetmekten çok korkar. Kontrolünü kaybettiği zaman da hep köşeye sıkışmış çaresiz hisseder. Travma terapisinde en önemli faktörlerden biri; danışana KONTROLÜN KENDİSİNDE OLDUĞU, GÜVENDE OLDUĞU, HERŞEYİN GEÇİP GİTTİĞİ algısını geri kazandırmaktır. Çünkü o kontrol yitimi kişiyi bu hale getirmiştir ve kişi bunula nasıl baş edeceğini bilmiyordur.
Mağdurlarda güven sorunu oluşur. Kurbanlar dünyanın güvensiz bir yer olduğuna dair, insanların güvenilmeyecek varlıklar olduğuna dair hatta kendilerine bile güvenilmemesi gerektiğine dair inançlar oluştururlar.
Bunlara “bilişsel çarpıklıklar”, “yanlış oluşmuş ŞEMALAR” denir. Bu kişiler düzene inanmazlar, otoriteyi kabul etmek istemezler, kimsenin onları sevebileceğine inanmazlar, hayatlarında işler iyi gitse bile onun kendilerinin başarısı olduğuna inanmazlar, korkunç bir pişmanlık ve suçluluk duygusu içindedirler.
TRAVMANIN YAPISI ve TEDAVİSİNDE EMDR TERAPİSİ

İnsan gıda alarak beslenir. Ancak gıda çirkinse kişi bunu istifra ederek atabilir. Bazı yemekler güzel bazıları ise çirkindir ama metabolizmanın beslenmeye ihtiyacı vardır. Hal böyle iken, ruhun da beslenmeye ihtiyacı vardır. Peki ruh ne ile beslenir? Tabi ki ANILARIMIZ ile. Bu anılar bizim hafızamızdadır. Bu anıların bazıları güzel bazıları kötüdür. Travmalar öyle bir şeydir ki ne iyi ne de kötüdür. Sadece sindirilmemişlerdir. Sindirilmediği için de o şekilde bilinçaltına bastırılmaktadır. Bilinçaltında ince bir duvar vardır. Travma oradan sürekli çıkma çabasındadır. Böyle bir durumda travma derki; “Bende senin yaşantının bir parçasıyım. Beni sevmesen de KABUL ET” “Kötü anı olarak bile kalsam yine de BENİ KABUL ET”
Ancak siz bunu istemezsiniz. Çünkü siz; ben bunu kabul etmek istemiyorum, BEN BUNU HAK ETMEDİM dersiniz. Travma durmaz, bastırılmışlıktan hoşlanmaz ve yine ortaya çıkmak ister. Siz bastırdıkça o değişik formlara girer. Depresyon oluyor, Opsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), Dikkat Eksikliği… vb. olur. Ta ki ona müdahale edilene kadar da bu süreç böyle devam eder.
Günümüzde Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve buna bağlı oluşmuş bir çok bozukluğun tedavisinde kullanılan çeşitli psikoterapi yaklaşımları geliştirilmiştir. Son yıllarda ise popülerliği oldukça artmış, hızlı ve etkili bir terapi yaklaşımı olarak karşımıza çıkan EMDR terapi ‘Kısa süreli terapiler’ grubunda yer almaktadır. EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) tekniği; “Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme Tekniğinin kısaltması olarak ifade edilmektedir. EMDR Dünya Sağlık Teşkilatı ve daha birçok uluslararası sağlık kurumu tarafından TSSB’da etkili bir kısa süreli terapi olarak kabul edilen yöntemler içerisinde bulunmaktadır.
EMDR terapisi; travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluk, panik atak, fobiler, öfke kontrol problemleri, cinsel ve/veya fiziksel taciz travmaları, kompleks travmalar, yas problemleri, migren, fibromiyalji, psikosomatik ağrılar, yeme bozuklukları (anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza), cinsel işlev bozuklukları gibi konularda öne çıkan Psikodinamik, bilişsel, davranışsal terapiler gibi, farklı yaklaşımların öğelerini bir araya getiren, iyileşme için, hafızanın duygusal, bedensel ve bilişsel algısal birimlerine odaklanan bir yol izler. EMDR, kişide duyarsızlaştırma ve yeniden yapılandırma yaparak taciz, doğal afet, çocukluk döneminde yaşanan travmalar vb. rahatsız edici yaşam olaylarının sebep olduğu psikolojik sorunların yanında, panik bozukluk, yas, kronik ağrı gibi çeşitli sorunların çözümünde kullanılan danışan merkezli ve etkili bir psikoterapi yöntemidir.
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞUNUN EVRELERİ
Travma kısır dairesel bir döngüdür. Daire içinde dönen bir tren gibidir. Bu trenin 3-4 tane istasyonu vardır. İlk istasyon travmanın yaşandığı ve sonrasında belirtilerinin ortaya çıktığı istasyondur. İkinci istasyon ise duygusal uyuşma ve kaçınma belirtilerinin olduğu istasyondur.
Travmayı yeniden yaşama duygularına katlanamayan kişi kendini ikinci istasyona atar. Orda çıkışı arar. Kendisini üzen şeylerden kaçınarak duyarsızlaşarak çıkış arar. Ancak yine bitmez. Bu da bir çözüm değildir. Bu sefer III. istasyona geçer. III. istasyon aşırı uyarım, öfke patlamaları, anlamsız saldırganlık, tetikte olma, irkilme reflekslerinin olduğu istasyondur. Burada yaşanan aşırı uyarımlar da geçince kişi yine I. Durağa geri döner.
Kısır döngü böyle devam eder. Ne zaman ki dışarıdan bir yardım alınır veya bir psikoterapi süreci başlar ise önce kişide DİRENME sonra BAŞARMA evresine girilir ve o kısır döngü kırılır, kişi normal insanlar gibi fonksiyonlarını yerine getirmeye başlar.
Travmanın beyin katmanlarında oluşmasının deşik bir biyolojik hikayesi vardır..
Tehdit esnasında insanoğlu korku yaşar. Korkuya karşıda insanların geliştirdiği savunma mekanizmaları vardır. Korku aslında insanın ölümden kurtulmasını sağlayan çok yararlı bir duygudur. Dışarıdan gelen sinyaller bir tehlikenin olduğunu söylediğinde bu durum bir beyin organı olan amigdala tarafından “Bir tehlike var” şeklinde tespit edilir.. Tehlike olduğu zaman amigdala hemen hipotalamusa emir verir. Travmatik olaylarda hipotalamus operasyon merkezidir. Amigdala ise bir komutandır. Komutan derki; anormal bir durum var ve savunma sistemlerini devreye sokun. Hipotalamus bir sistem sokar devreye. Hipotalamusun omuriliğin üzerinden sinir uçlarıyla verdiği sinyaller vardır. Yani istem dışı çalışan düz kaslar ile sinyaller organlarımıza gider. Bu durumda iletilen mesaj şöyle olur. “Vücut bütünlüğü tehlikede” “Bunun için aşağıda belirtilen şeyleri yapmaya başlayın” Ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kaldığımız için oksijene ihtiyaç var. ‘Akciğerler, daha hızlı çalışın, daha fazla oksijen alın ve oksijen kana karışsın!” Kalbe de derki “Sen bu kanı saldırı karşısında ihtiyaç duyacağımız organlara daha hızlı pompala!” Çünkü buna çok ihtiyaç duyacağız. Kalp kanı kollarımıza, bacaklarımıza ve beynimize pompalar. Bu kanın bu organlara gitmesi için pankreyasada haber gider. Ona da şöyle denir. “Vücuttaki enerji rezervlerini yak!” Enerjiye ihtiyaç duyulacak. Kalp hızlanır, hızla nefes almaya başlarız, şeker diğer organlara gönderilir. Vücut otonom sinir sistemi yönetimine girer. Bu sürecin ön beyinle hiçbir alakası olmayan bir çalışma başlar. Bazen kişiler böyle durumlarda der ki; nasıl atlamışım bu kadar yüksekten! Aslında sen karar vermedin atlamaya bu ön beyinin kararı değil, o yüzden sorgulaman doğal. Sen karar vermedin çünkü. Yaşamını kurtarmak için buna otonom sinir sistemi karar verdi. Savunma sistemi böyle çalışır. Burada travma esnasında müthiş bir enerji ortaya çıkar. SAVAŞ-KAÇ durumunun adrenalin enerjisinin müthiş bir şekilde ortaya çıktığı bir durumdur bu. Tehdit ortadan kalkınca bu durum normale döner. Ama burada birde stres ortaya çıkar. Tehdit ortadan kalktığında sistem normale döner. Travma durumunda vücut kortizon basar. Ama sonrasında kortizon düşüşü çok olur. Bu nedenle tedavide travma sonrası stres yaşamış kişilere kortizon verilmesi gerekir. En önemli tedavilerden biridir. Tabi bu durum bitmez. Kişiler hala daha tehdit varmış gibi tehdidin bitmediğini düşünerek sistemi yorar. Sürekli yemek yiyerek enerjiyi toplamaya çalışır. Sempatik sistem sürekli devrede kalır ve bu durum insanı tüketen bir hale gelir. Tükenmişlik sendromu yaşınır. Bağışıklık sistemi düşer, kişi enfeksiyona açık pozisyona gelir. Sonrasında ise fiziksel rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başlar.
Travma sonrasında tedavi sadece kortizon ve adrenalin temelli değildir. Gösterilen reaksiyonlara göre aynı zamanda seratonin ve depomin dediğimiz duyguları etkileyen, duygu düzenini sağlayan kimyasallarında kullanılmasına da ihtiyaç duyulur. Yaşanan anormal durum içinde duygu durumunu kişinin muhafaza etmek için vücut elinde bulunan tüm seratonin ve depomin rezervleride de tüketilmiştir. Bu nedenle travma sonrası kişilerde duygu durumu dalgalanmaları olması çok normaldir. Çünkü onları düzenleyecek kimyasallar tükenmiş vaziyettedir. İnsanların anormal durumlar içerisinde, anormal davranmasına normal denilebilmelidir. İnsanların anormal şartlar içerisinde normalden saparak yaşamaya çalışması normaldir.
TRAVMAYI MASKELEYEN RAHATSIZLIKLAR
Kişi travma etkenlerini başka rahatsızlıkların arkasına saklayarak, yaşadığı travmayı göstermeye çalışır. Çünkü kişi travmayı bastırdığı için olay travma olarak görünmez. Başka bozukluklar olarak çıkar.
Alkol veya madde bağımlılığı: Travma yaşayan kişilerde bağımlılık çok görülür. Bu kaçmanın bir yöntemi olarak kişi madde de kurtuluşu arar. Önce unutmak için maddeye başlar, daha sonra bağımlı hale gelir. Toplumdan uzaklaşır, aileden dışlanır ve bu sarmal daha da büyük hale gelerek en sonunda kişiye bağımlı tanısı konur.
Kumar ve kredi kartı harcamaları :Kumar ve kredi kartı harcamaları ile riskli yaşam tarzına tutulur kalırlar.
Yeme bozuklukları ve obezite: Travmada vücut Sempatik sinir sistemi aracılığı ile sadece glikoz ve yağları yakar. Travmada insan çok yemek yer. Yemek yer ki enerji toplar. Kişi travmayı yaşadıktan sonra olay bitmiş olsada sempatik sinir sistemi durmaz. Vücut hala tehdit varmış gibi algılar ve yine yemek yemeye devam eder, bu da obezite yaratır.
Psikosomatik sorunlar ortaya çıkar: Fizyolojik ve nörolojik nedeni olmayan, kişide ortaya çıkan birtakım belirtilerdir. Kişinin kolu tutmaz, elleri tutma, gözleri görmez, kulakları duymaz. Nedeni bulunamaz. Aslında nedeni travmadır.
İntihar, cinayet düşünceleri: Travma etkisindeyken kişi başa çıkamayacağını anlayıp intihara yönelirken başka bir şekilde cinayete de meyledebiliyor. İnsan kaynaklı travmalarda kendine travmayı yaratan insanın canını yakmak onu öldürmek isteği duyar.
Amnezi: Kişi geçmişi siler.
Fobiler: Kişi sürekli korku, kaygı yaşar.
Depresyon: Travmanın bazı evrelerinde kişi tıpa tıp majör depresyon gibi belirtiler gösterir. Uzman kişi travmayı bilimiyorsa ona majör deprosyan tanısı koyar.
Kişilik bozuklukları: Anti sosyal kişilik bozulukları, boderline kişilik bozuklukları gibi bozukluklar ortaya çıkar.
Bayılma: Fizyolojik olmayan bayılma olmayabiliyor. Travmada buna 3. istasyon denir. Duygusal uyuşma veya kaçınma denir. Kişi duygularını uyuşturur. Bayılır.
Panik atak: Hızlı kalp çarpıntısı, terleme, titreme, nefes darlığı, göğüste ağrı, mide bulantısı, baş dönmesi, sersemlik ve ölüm korkusu gibi durumlardır.
Suça yatkınlık: Dünyada adil bir düzenin olmadığının ve herkesin kendi düzenini kendisi kurması gerektiğine inanır. Her zaman güçlünün kazandığına inanır.
Obsasif Kompulsif Bozukluk (OKB): Hastalar, kontrol edemedikleri düşünceleri, korkuları veya imgeleri saplantı halinde yaşarlar. Bu durum hem kendileri hem de çevresindekiler için son derece rahatsız edici olabilir. Bu düşüncelerin ürettiği kaygı, gerginlik, kendini tekrarlayan davranışları, ritüeller veya rutinlerin zorunlu hale gelmesine neden olur.
Dikkat eksikliği ve öğrenme bozukluğu: Bazen çocuklarda travmalara bağlıdır. Bu çocuklarda disosyatik belirtiler vardır. Çocuk çok acı çektiğinde çocuğun ruhu bedenini terk eder. Bedeni terk ettiği zaman da adeta çocuk dışardan kendisine yapılmış istismarı seyrediyormuş gibi vücudunu boşaltmış, yukarı çıkmış ve o acıyı seyrediyormuş gibi görür kendini. Dolayısıyla o artık o acıyı çekmiyor durumuna getirir kendini. Eger cok daha acı çekmişse ruh odayı da terk eder ve vücudunu o odada bırakır ve kendi ruhu başka bir yerde gezer. Çocuk belli bir süre sonra bunun kazanımlarını öğrenir. Eğer bir konu hoşuna gitmiyorsa, örneğin öğretmen matematik anlatıyor… bu durum hoşuna gitmiyorsa ruhu bedeni terk eder ve kendi bedenini sınıfta bırakır, ancak ruh orda değildir.. öğretmen de çocukta dikkat eksikliği var diye düşünür. Aslında çocukta dikkat eksikliği yoktur. Bu kişiler yetişkinlikte bile bu yöntemi çoğu zaman kullanırlar. Örneğin karı koca kavgasında kadın bağırır yaaahuuu adam beni duymuyormusun diye…ya bişey söyle…delircem…der. Aslında bilmez ki karşısındakinin ruhu o esnada orda değildir…. Bu taktik, kişide gündelik hayatta beğenmediği işler karşısında da çok sık başvurduğu bir savunma mekanizmasına dönüşmüştür.
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞUNUN ŞİDDETİNİ ARTTIRAN TETİKLEYİCİLER
Travmalar özümsenmemiş, sindirilmemiş anılardır. Sadece ince bir duvarla baskılanmış bilinçaltına atılmış anılardır. Bunlar dolayısıyla o duvarı yıkmak için ortam bekliyorlardır. O duvarı yıkıp kişinin kafasında tekrar canlanmasını sağlayan şeylere tetikleyici denir. Gündelik hayatta geçmişteki kötü yaşantıları, travmayı hatırlatanlardır.
Yıl dönümleri: O gün yaklaştığında kişide heyecan başlar.
İnsanlar: O dönemde birbirlerine kenetlenirler ama sonra birbirlerini görmek istemezler. Çünkü, birbirleri için tetikleyicidirler, birbirlerini gördüklerinde olayı hatırlarlar.
Kokular, sesler: O günü hatırlatan aynı koku, aynı sesler çağrışım yaparlar, hatırlatıcı görevi görürler. Bu sebeple kişiler o seslerden ve o kokulardan kaçarlar, ortam değiştirmek isterler.
Yerler (Mekan): Hatırlatıcı görev gören yer ve ortamlar, eşyalar, renkler vs…
Duygular: Duygu uyarımı aynı hizaya geldiğinde bütün travmatik olaylar ortaya çıkar. Kişi bir olayı hatırlamıyor olabilir ama bir gün bir yerde aynı heyecanı veya korkuyu yaşadığında olayları hatırlamaya başlar. Kişi kontrollü olarak aynı duygu ortamına seans içinde taşıyabilirseniz kişi bütün detaylarıyla olayı görür ve ona o ana geri döner ve farkındalık oluşur.
Başka bir tramvayı yaşamak kişinin başka bir travmayı hatırlamasına neden olur.
EMDR TERAPİ NEDİR, NASIL İŞLER ?

EMDR terapisinde herhangi bir ilaç, elektriksel ve manyetik uyarım ya da hipnoz tarzı teknikler kullanılmaz. Kişi terapi seanslarında uyanıktır ve terapiye aktif bir şekilde katılır. EMDR terapide esas teknik iki taraflı uyaran verme tekniğidir. Danışanın terapistin parmağını takip ederek gözlerini sağa ve sola hareket ettirmesi istenir ve böylelikle beynin sol ve sağ yarımküresi hafifçe uyarılır. Bu sayede danışanın kendisini rahatsız eden bellek ve duygulara yoğunlaşması ve bu yoğunlaşılan rahatsız edici anıların da işlemlenmesi sağlanır. EMDR’de esas anıların işlemlenmesinde beynin her iki yarım küresini uyarmaktır. Bu genellikle göz hareketleri şeklinde olur. Aslında bu teknik beynin uykuda anıları işlemleme ve öğrenmeyi gerçekleştirme amaçlı kullandığı organik bir tekniktir. Kişi uykuda rüya gördüğü döneminde benzer bir faaliyet gerçekleştirir. Nitekim EMDR beynin bu faaliyetinden esinlenerek keşfedilmiş travmaların işlemlenmesi ve kişinin iyileşme sürecini hızlandıran çok etkin bir terapi yöntemidir.
EMDR TERAPİSİNİN AMACI:
EMDR terapisinin asıl amacı panik, endişe, korku, suçluluk duygusu, öfke, demoralizasyon, depresif reaksiyon, fobi ve yas gibi rahatsızlık verici tabloların arka planındaki travmatik olayları işlemlemek ve bu yolla kişinin şikayetlerini azaltmaktır.
Bunun yanı sıra EMDR terapisi sağlıklı bireylerde de spor müsabakalarındaki performansı artırmak, sahne korkusunu azaltmak, sınav kaygısını gidermek gibi başarı gerektiren konularda performans geliştirme, değerlilik ve özgüven gibi duygusal kaynakların kazanımında da sıklıkla kullanılmaktadır.
EMDR terapisinin en etkin olduğu bozukluk Travma Sonrası Stres Bozukluğu’dur (TSSB). Deprem, terör, sel, pandemi gibi travmatik olaylar sonrasında gelişen TSSB tedavisindeki başarısı birçok araştırma ve klinik çalışma ile ispatlanmıştır.
EMDR İLE ANILARIN İŞLENMESİ.
Beyinde ana rahmine düştükten 3 ay sonra başlayan ve ölene kadar devam eden bir kayıt faaliyeti vardır. Bu faaliyetin amacı insanın hayatını idame ettirebilmesi için gerekli olan bilgiyi ve deneyimi kazandırmak ve bunun için kurgulanmış olan bellek sistemini oluşturmaktır. Adaptif Bilgi İşleme Modeli olarak da adlandırdığımız bu süreçte yaşanarak tecrübe edinilmiş ya da akademik yolla elde edilen deneyimler işlenir, öğrenme yoluyla uyumlu ve işlevsel bir bilgiye dönüştürülür ve adaptif işlenme havuzuna entegre edilir.
Travmalar İşlemlenemezse Neler Olur?

Adaptif Bilgi İşleme Modeline göre anıları işlemlenmiş ve işlemlenmemiş anılar olmak üzere ikiye ayırabiliriz. İşlemlenmiş anı, ister sıradan isterse travmatik olsun, doğru ve rasyonel bir öğrenmenin gerçekleştiği ve öğrenme havuzuna aktarıldığı anıdır. Buna göre şiddetli bir travma dahi başarıyla işlemlenebilirse travma olmaktan çıkar ve hayatta karşılaşılabilecek sorunların çözümünde kullanılabilecek bir deneyime dönüşür. Bu sistem normal çalıştığında ruh sağlığını, ruhsal büyümeyi ve insanın gelişimini öğrenme yoluyla desteklediği için adaptif (uyumlu) bir mekanizma olarak kabul edilir. İnsanın fizyolojik alt yapısı ve programı bu mekanizma üzerine kurgulanmıştır: Yani yaşanan bir tecrübe işlenir, bir öğrenme ve bilgi üretimi gerçekleşir, bu bilgi ilgili adaptif bilgi havuzuna entegre edilir, depolanır ve ihtiyaç duyulduğunda kullanılır.
Ancak çok şiddetli bir travma ya da üst üste yaşanan rahatsız edici olaylar bu mekanizmayı bozar ve yaşanan travmatik olay işlemlenemez ve mevcut anı ağına entegre edilemez. Anı ağlarındaki işlevsel bilgilerle bağlantı kurulamaması travmatik yaşantının anlamlı ve işlevsel bir deneyime dönüşmesini engeller, dolayısıyla insanın psikolojisine zarar veren bir kayda dönüşür.
İşte işlemlenememiş anılar bu bilgi işleme süreçlerinden defalarca geçtikleri halde öğrenme havuzuna aktarılamamış ve bellek boşluklarında yaşanmış ham (işlemlenmemiş) halleriyle sıkışıp kalmış anılardır. Başka bir ifade ile bu anıların sebep olduğu duygu, düşünce, imge, ses ve beden duyumları yaşandığı haliyle depolanmıştır. Bütünden kopuk bir şekilde depolanmış olan bu işlemlenmemiş anılar, öğrenmenin gerçekleşememesine (unlearning) ya da yanlış öğrenmeye sebep olurlar. Bu yanlış öğrenmenin sonucunda da rasyonel olmayan ve kişinin gerçeğine uymayan bir takım olumsuz düşünceler, duyarlılıklar ve davranışlar gelişir. Kişi tetikleyicilerle yani bu anıların yarattığı psikolojiyi hatırlatan durumlarla karşılaştığında bu izole kalmış anılar uyarılır, kişi o anının bir kısmını ya da bütününü yeniden yaşıyormuş gibi tepki verir. Örneğin bir köpek tarafından ısırılmış olan çocuğun bu travması işlemlenemezse çocuk herhangi bir köpekle karşılaştığında, kendisini ısıran köpek ve ısırılma olayını hatırlar ve o anda verdiği korku tepkisini aynı şekilde verir. Burada görülen köpek tetikleyici (hatırlatıcı), köpek tarafından ısırılma sahnesi ise tetiklenendir (hatırlanan).
Özellikle çocukluk çağında yaşanan travmatik olaylar işlenememe riskiyle karşı karşıyadırlar. Çünkü çocuğun soyut düşünme, zekâ, muhakeme ve adaptasyon becerileri henüz tam gelişmemiştir. Bu yüzden anıların işlenmesi için gerekli olan bilişsel süreçler devreye giremez, anı travmatik haliyle kalır ve çocuğun topyekûn hayata bakışını olumsuz yönde etkileyen bir kayda dönüşür. Yine ilerleyen çağlarda aile ve sosyal desteğin yetersiz, adaptasyon kabiliyetinin zayıf ve kişiliğin tam olarak gelişemediği bireylerde de travmatik anılar işlemlenemeyebilmektedir.
Örnek vermek gerekirse: Sürekli ve şiddetli ana-baba kavgalarına maruz kalan çocuklarda bu yaşantılar bir travmaya dönüşebilir. Eğer çocuğun beyni bunu işlemleyebilirse çocuk bu olayı rasyonel bir şekilde yorumlar ve ona göre bir tutum sergiler. Örneğin bunun geçici olduğunu, annebaba arasındaki bir sorundan kaynakladığını, kendisinin hem suçunun hem de yapacak bir şeyinin olmadığını, bunun onların kendisini terk etmesine sebep olmayacağını, sahip çıkmasına ya da sevmesine engel teşkil etmeyeceğini düşünebilir. Bu durumda anababa kavgaları çocuk için travma olmaktan çıkar. Ancak bu anılar işlemlenemezse çocukta güvende olamama, yalnızlık, değersizlik, terk edilme korkusu, suçluluk gibi olumsuz düşünceler gelişebilir. Buna göre çocukta örneğin “Çok başarılı olmalıyım, herşeyi doğru yapmalıyım, sorun yaratmamalıyım yoksa beni sevmezler, dışlanırım, terk edilirim, yalnız kalırım.” tarzında rasyonel olmayan düşünce ve davranışlar gelişebilir. Bu da kaçıngan, kendisini ifade etmekte zorlanan, hayır diyemeyen, tavizkar, aşırı mükemmeliyetçi, detaycı, kontrolcü, kaygılı ve endişeli bir karakter oluşumuna sebep olabilir.
EMDR terapisinde işlemlenememiş anılar işlemlenmiş anıya donüştürmek
Dört kanallı kayda bir örnek verelim: Örneğin ebeveyni tarafından sürekli eleştirilen bir öğrencide sınav kaygısı gelişebilir. Bu öğrencinin eleştiri anıları duyusal kanala onların yüz ifadeleri, sözleri, kızgınlıkları, beden dilleri ve kendisinin o anki sıkışmış hali ile, bilişsel kanala ben aptalım, yetersizim, suçluyum gibi olumsuz düşüncelerle, duygusal kanala başaramama korkusu, kaygı, endişe, bedensel kanala da mide bulantısı, karın ağrıları, kalp çarpıntıları, sıcak basmaları, yüz kızarmaları, nefes alamama şeklinde kaydedilmiş olabilir. Eğer sağlıklı bir işlemleme gerçekleşmezse çocuk bu anıları hatırlatan sözlü ya da yazılı sınavı, üniversite sınavı, ilerleyen yaşlarda eleştirilme, işyerinde bir sunum yapma, topluluk içinde konuşma gibi başarı eksenli durumlarla karşılaştığında bu dört kanaldaki kayıtlar hatırlar ve olayı yaşadığı anda verdiği tepkilerin aynısı oluşur. Yani her sınavlardan önce yetersiz olduğu düşüncesiyle aşırı bir kaygı ve mide bulantısı, kusma, çarpıntı, titreme gibi bedensel şikayetler yaşayabilir. Travmanın içeriği ne olursa olsun kayıt hep bu dört kanalla gerçekleşir, hatırlama da çoğunlukla bu dört kanalla olur.
Sonuçta bugün bir sorunla ya da tetikleyici (hatırlatıcı) ile karşılaştığımızda, eğer arka planda işlenememiş anımız ya da anılarımız söz konusuysa, verdiğimiz tepkiler sadece o olayın yarattığı rahatsızlık ile sınırlı kalmaz, geçmişteki anı ağının yarattığı tepkiler de eklemlenir. O zaman 2-3 şiddetinde tepki verilmesi gereken bir olaya 10 şiddetinde tepki verilir, bu da sorunları çözme ve olayları yönetme performansını düşürür.
İşte bu anlayıştan hareketle EMDR terapisi beynin uykuda ve ilgili süreçlerde kendisinin yapmaya çalıştığı ama başaramadığı, hazmedilememiş, sisteme parazit teşkil eden, kişiyi rasyonel olmayan olumsuz inanışlara ve psikolojik rahatsızlıklara sürükleyen işlemlenmemiş ya da işlemlenmesi yarıda kalmış travmatik anıları terapi seansında uyanıkken ve danışanın aktif katılımıyla işlemlenmesine çalışır. Travmalar işlemlendiğinde de öğrenme tamamlanır, kişi olumsuz düşünce ve duyarlılıklardan kurtulur ve tetikleyicilerle karşılaştığında verilmesi gereken rasyonel ve makul tepkileri verir.
Yukarıdaki örnekten hareketle bunu izah etmek gerekirse ebeveynin yoğun eleştirilerinden oluşan travmatik anılar EMDR terapisi ile işlendiğinde çocuk bu olayı “Annem babam beni çok şiddetli eleştirerek yanlış yaptılar ama onlar beni yetersiz gördükleri için değil bu şekilde çok daha başarılı olacağıma inandıkları için bunu yaptılar. Sonuçta ben yeterliyim, yeterince iyiyim ve kendimden eminim.” şeklinde rasyonel ve pozitif bir şekilde okumayı başarır. Bununla birlikte duygusal ve bedensel kanaldaki kayıtlar da işlemlendiğinden kişi bu olayı hatırladığında daha önceden yaşadığı korku tepkisini vermemeye, mide bulantısı, karın ağrısı, çarpıntı gibi şikayetleri yaşamamaya başlar. Yani kişinin semptomları da düzelir. Dahası hatırlatıcı dediğimiz tetikleyicilerle karşılaştığında örneğin sınavlarda, eleştirildiğinde, sunum yaptığında sadece o etkinliğin yarattığı stresi yaşar. Sonuç olarak EMDR terapisi işlemlenmemiş anıları işleyerek hem kişinin semptomlarını gidermekte hem de olaylara, sorunlara, kendisine, kişilere, olgulara, otoriteye daha olumlu ve rasyonel bir şekilde bakmasını katkı sağlamaktadır. Böylece kişinin psikolojik esnekliği ve dayanıklılığı artar, sorunları çözme ve stresi yönetme performansı yükselir, psikolojik olarak büyür ve olgunlaşır.
Bütün psikoterapi yöntemlerinin amacı sorunların sebebi olan bu tarz travmatik anıların tespitini, işlenmesini ve buna bağlı olarak gelişmiş olan bilişsel ve davranışsal sorunların çözümünü gerçekleştirmektir.
Bu manada EMDR terapisi direk işlenmemiş travmalara ve tetikleyicilere odaklanarak kısa sürede sonuç alınmasını sağlamada diğer terapi metotlarına göre çok daha avantajlı görülmektedir.
Özetle EMDR terapisi üç ayaklı bir hedefe sahiptir:
Geçmiş anıları işlemleme
Bugünkü tetikleyicilere karşı duyarsızlaştırma
Kişiye gelecekte karşılaşılacak sorunlara karşı yeni bir anlam ve anlayışı kazandırmak
EMDR Ne Kadar Sürer?
EMDR terapi literatüründe ‘kısa süreli terapiler’ grubunda yer alır. EMDR tedavisinin ne kadar süreceği sorunun tipi, danışanın bugünkü yaşam koşulları, önceki travmaların sayısı ve etkisi ile bağlantılıdır. Her kişinin bilgileri kendi değerleri ve deneyimleri doğrultusunda kendine has bir biçimde işlemesi de süreyi etkiler.
Derleyen
Psk. Özgür KAMİL
Comments